Psikanalitik psikoterapileri kavrayabilmek için Freud’u ve kuramını çok iyi
bilmek gerekmektedir. Ayrıca bu kuramın izlediği gelişim çizgisini de gözden
kaçırmamak gerekmektedir. Freud, gününe kadar gelen bir takım bilgileri
sistematik hale getiren ve aralarındaki bağları gösteren bir bilim adamıdır.
Olaylara ve olgulara yaklaşım tarzı psikolojide ve insanı yorumlamada devrim
niteliğindedir. Kim ne derse desin Freud’un tüm kuramı ve keşfettiği devrim
niteliğindeke psikolojik mekanizmaların temelinde hipnotik tarans
çalışmaları yatmaktadır. Tesadüfen şahit olduğu hipnoz çalışmalarını
yakından gördükten sonra nörolojiye olan ilgisi azalmış ve kendisini
psikolojiye adamıştır. Hipnoz ve hipnotik trans çalışmaları sayesinde
kuramının temel dinamiklerini oluşturan Freud, sebeblerini daha sonra izah
edeceğim gerekçeler nedeni ile hipnozu bırakmıştır.
Freud’un kuramını tarihi çizgisi içinde incelemeye çalıştığımızda büyük bir
gelişim seyri geçirdiğini görmekteyiz. Kuramında gereğinden fazla tutucu
olmasına rağmen, araştırıcılığı ve edindiği yeni tecrübeleri kuramına
katmaktan, hatta kuramının bir kısmını değiştirmekten çekinmemiştir. Ama bu
tutumu objektif bir bilim adamına yakışacak seviyeye de hiç bir zaman
uluşamamıştır. Bir takım temel doğmatik kabullerin üzerine kurmaya çalıştığı
bir takım görüşleri daha sonra kendini takip eden müridleri tarafından
eleştirilmiş ve farklı ekollerin oluşmasına neden olmuştur.
Freud’un getirdiği devrim niteliğindeki buluşlarına bakacak olursak temel
bir takım tesbitleri olduğunu görürüz. Bunları; bilinç, bilinç öncesi,
bilinçdışı, id, ego, süperego, libido, psikoseksüel gelişim aşamaları,oral
dönem, anal dönem, fallik dönem, latent dönem, ruhsal çatışmalar ve savunma
düzenekleri,rüyaların sembol dili, dil sürçmelerin anlamları gibi belli
başlı başlıklar altında toplayabiliriz.. Bu kuramsal terminolojinin burada
detaylı olarak izahı mümkün değildir. Biz sadece bu terminolojinin ne anlama
geldiğini kısa başlıklar halinde belirtmekle iktifa edeceğiz.
Freud’un bilinç yaklaşımına göre insan bilinci bir bölmesel (topoğrafik)
özellik gösterir. Buna göre bilincimiz üç kademeden oluşmaktadır. Her an
farkında olduğumuz şeye bilinç, biraz zorlamakla ulaştığımız bilgiye ve
bilinç haline bilinç öncesi, varlığından haberdar olmadığımız ancak
davranışlarımızın mimarı olan iç dünyamıza da biniçdışı denmektedir. Bilinç,
bilinçöncesi ve bilinçdışının çalışma prensipleri çok detaylı bir izaha
muhtaçtır. Freud bu çalışma sistemini yılmak bilmeyen bir enerji ile lif lif
incelemiş ve aralarındaki determinal bağı keşfetmeye çalışmıştır.
Bu determinal bağı anlayabilen ve yorumlayabilen bir hekim hastasına çok şey
verebilir Bu bağlantıları bütün olarak kavrayamayan ve parçada boğulan bir
hekimin hastasına fazla yararlı olacağı kanaatinde değilim. İnsanı anlamak
bu determinal bağları kavramak , yaşamak ve uygulamak ile mümkündür. Bunu da
objektif olar ancak hipnotik tarans çalışmalarında bulabilirsiniz. Aksi
takdirde bir yığın terminoloji ve soyut kavramların altında ezilirsiniz.
Freud insan psikolojisini yapısal katmanlara da ayırmaktadır. Bu katmanlara
id, ego ve süperego demektedir. İd , bilinçaltımızdaki temel dürtülerimizin
bulunduğu yerdir. Amacı hazza ulaşma ve elemden kaçmaktır. Yaratılışda neyin
haz verici ve neyin elem verici temel yaratılış proğramımızda varken daha
sonraki öğrenmelerimizle bu durum değişebilmektedir. İşte yaratılışımızda
bulunan bu temel dürtüler bir takım çevre faktörlerinin etkisi ile kontrol
altında tutulur. Bu dürtülerin bir kısmı hemen yerine getirilirken, bir
kısmı tehir edilir ve bir kısmı da kılık değiştirir. Temel dürtülerimizin
hemen tatminini engelleyen içteki siteme süperego diyoruz.
Süperego genellikle öğrenerek toplumsal kültürün bize dayattığı birtakım kabullerden
ibarettir. Ego ise iki değirmen taşı arasında kalmış buğday tanesi gibidir.
İd ile süperego arasında uzlaşmayı sağlayan ve her zaman bir çıkış yolu
bulmaya çılışan kişilik parçamız ve dış dünyadan gözlemlenen şahsiyetimize
ego diyebiliriz.
Freud’un psikoseksüel gelişiminde kullandığı kavramlardan en önemlileri
oral, anal ve fallik dönemdir. Bebeğin ilk iki yaşlarındaki tüm fonksiyonunu
içe alıcı bir karter yapısını simgeleyen emme dönemine tekabül eden ağız
dönemidir. Bebek pasiftir ve alıcıdır. Bu dönemden sonra çocuk anal döneme
geçer. Dışkısını ve idrarını kontrol etmeyi öğrenir. Bırakmak ve boşaltmak
arasındaki tercihini kullanabilecek bir benlik gelişir. Bu dönem bebeğin
dışarıya açıldığı zaman zaman saldırganlaştığı anal dönemdir. Ardından
cinsel kimlik farklılıkların hissedildiği ve cinselliğe merak salınan fallik
dönem vardır. Bu dönmde çocuk kendi cinsel kimliğini tanır, karşı cinse
tanır ve bu dönemde birtakım komplekslere girer. Daha sonraları Freud’un bu
psikoseksüel gelişim kuramı çok eleştiriye tabi tutulmuş ve takipçileri bu
kuramı tekrar revize etme ihtiyacını duymuşlardır. Bir kısım analistlerde bu
kuramı tamamen reddetmişlerdir. Özellikle Elektra ve Öedipal komleksler pek
taraftar bulamamıştır.
Freud’un tedavi proğramı da getirdiği kuramına uygunluk arzetmektedir.
Genelde hastalarına bir içgörüş kazandırmayı amaçlayan Freud tedavide de
tamamen başarılı sonuçlar alamamıştır.
Benliğin savunma düzenekleri Freud’da çok önemli bir rol oynamaktadır.
Benliğin bu savunma düzeneklerini çok iyi bilmek ve hastalara bu çerçevede
yaklaşmak hekimin temel alfabesi olmalıdır. İnsanlar arası ilişkilerde
başarılı olmanın sırırı da bu düzeneklerin nasıl çalıştığını bilmekten
geçmektedir. Yeri geldiğinde savunma mekanizmaları üzerinde tekrar durmak
istiyorum.