Duygudurum Bozuklukları
Duygudurum Bozukluğu”na (Affektif bozukluk), bireyin olaylar karşısında kendini hissettiği duygu durumu, aşırı kedere, çöküntüye, karamsarlık, zevk ve ilgi yitimi, suçluluk duyma, intihar eğilimi, durgunluk, suskunluk gibi depresyona kaymaya veya aşırı neşe , hareket, enerji, coşku ve konuşma artısı gibi maniye kaymışsa, ve bu iki uç arasında birey gidip geliyor ve patolojik bir durum, bir hastalık oluşuyorsa, bu duruma “Duygudurum Bozuklukları” adı verilir. Bazen bedensel, organik, fizyolojik bir hastalığa bağlı olarak oluşabildiği gibi (Tiroid), bazen organik bir belirti olmaksızın psikiyatrik ve psikolojik bir nedene bağlı olarak da ortaya çıkabilir.
DSM 4 Duygudurum Bozukluklarını:
1- Depresif Bozukluklar
1.1- Majör (Büyük) Depresif Bozukluk
1.2- Distimik Bozukluk
1.3- Başka Türlü Adlandırılamayan Depresif Bozukluk, olarak tanımlamıştır
2- İki Uçlu Bozukluklar (Mani Depresyon)
3- Diğer Duygudurum Bozuklukları şeklinde üçe ayırmıştır.
Kişiler ve bilişsel değerlendirmeler
Beden zarar görür
Her birey yaşamda mutsuzluk oluşturacak bir olay karşısında üzüntü, keder ve endişe hisseder. Birey hissettiği duyguları içinde tutabilir, davranışlarıyla, sözleriyle dışındaki dünyaya yansıtabilir; bu doğal bir durumdur. Veya ona mutluluk veren bir olay karşısında sevinç, neşe , coşku, heyecanhissedecek, ya bu duygularını içinde tutacak ya da davranışlarıyla ve sözleriyle dış dünyaya yansıtacaktır. Bu normal durum ne zaman patalojik, hastalık olarak kabul edilmelidir?
Yaşamda karşılaşılan olaylara verilen tepkiler kişiden kişiye, topluma, kültüre, sosyal statüye, kişinin içinde olduğu zaman dilimine göre değişecektir. Özetle bir olay karşısında, kişinin o olaya yüklediği anlam, kişiden kişiye göre değişir. Nedeni bilişsel değerlendirmenin kişiden kişiye farklı oluşundandır.
Aynı olay farklı tepkiler
Bilişsel değerlendirme, yani bir olaya birey tarafından yüklenen anlam, şöyle belirlenir: Kişinin genetik yapısı (esnekliği, hoşgörüsü ve katılığı) + yetiştiği aile içindeki anne baba öğretileri + kardeş ilişkileri + büyükbaba büyükanne arketipleri (uzak geçmişten getirilen gelenek ve görenekler) + yetiştiği sosyal çevre, kültür, okuduğu okullar, öğretmenlerin aktardıkları ve arkadaşlar.
Örnek
OLAY: Bir adam parkta yürürken yanındaki tartıştığı arkadaşına tokat atıyor. Bu olayı 7 kişinin gördüğünü varsayalım ve bu 7 kişinin tek tek olaya yüklediği anlamlara bakalım.
1. KİŞİ
İNANÇ : Kimse kimsenin canını yakmamalıdır.
DÜŞÜNCE: Şimdi bu adama gösteririm.
DAVRANIŞ: Fiziksel ve sözsel saldırı.
DUYGU : Öfke.
2. KİŞİ
İNANÇ : Kötü insanlar cezalandırılmalıdır. Tokadı hak etmiştir.
DÜŞÜNCE : Tokadı yediğine göre kötü biridir.
DAVRANIŞ: Gülümseme.
DUYGU : Tatmin duygusu.
3. KİŞİ
İNANÇ : Bu adam tehlikeli.
DÜŞÜNCE: Ya bana da vurursa? Buradan gideyim.
DAVRANIŞ: Kaçma.
DUYGU : Korku.
4. KİŞİ
İNANÇ : Bu adam tehlikeli.
DÜŞÜNCE: Buradan gitmeliyim ama ya etraftakiler “Bu ne korkak birisi” derlerse?
DAVRANIŞ: Duraklama.
DUYGU : Korku, kaygı.
5. KİŞİ
İNANÇ : Yaşamda şiddetle karşılaşmak da var.
DÜŞÜNCE: Ben ne dayak yiyen insanlar gördüm.
DAVRANIŞ: Davranış yok.
DUYGU : Umursamazlık.
6. KİŞİ
İNANÇ : Bu adamın tokat yemesi ve küçük düşmesi ne feci.
DÜŞÜNCE : Ya benimde başıma gelirse ?
DAVRANIŞ : Duraklama.
DUYGU : Üzüntü.
7. KİŞİ
İNANÇ : İnsanların birbirlerine böyle davranmalarına karşıyım .
DÜŞÜNCE : Bu adam bir tokat daha yemeden ona yardım etsem mi ?
DAVRANIŞ : Tedbirli davranma.
DUYGU : Tedirginlik.
Netice olarak
Örneğimizde görüldüğü gibi, bir olay karşısındaki duygu, düşünce ve davranışlarımız, inanç kalıplarımızdaki formülasyona göre belirlenmektedir.
Normal mi? Anormal mi?
Tüm bu bilgilerin ışığında neyin normal, neyin normal olmayan (patalojik) duygu , düşünce ve davranış olduğunu söylemek zordur. Aynı stres verici olayı yaşayanlardan bir kişi (örneğin işten çıkarma) depresyona girebiliyorken, diğer bir kişi “İyi oldu. Bu iş bana hiç uygun değildi” diye düşünebilirler. 17 Ağustos depremini yaşadığımızda bazı insanlar çok korkup, parklar ve arabalarda sabahlarken, bazı insanlar “Bir şey olmaz” (Tıpkı benim gibi:) inancı ile evlerinde kalmışlardır. Hangi davranışın normal olduğunu söyleyemeyiz.
Ölçütlerimiz
– Bu durumda normal ve normal olmayan davranışı ya da tüm psikolojik ve psikiyatrik bozukluklar için normal olmayan patolojiklik sınırın tanımı olarak şöyle bir ölçüt kullanabiliriz: İş, aile ve sosyalyaşamı bozuyor olması. Yeni psikolojik akımlar bu görüşü benimsemişlerdir.
– Birey yaşam olaylarında, bir uçta çöküntü, diğer uçta manik davranış olarak tanımlanan, aşırı neşe, aşırı her şeye gücü yeterlilik (infantil omnipotance), uçuşma (abartılı duygularla kendini ortaya koyma) davranışları arasında dalgalanmalar yaşayabilir. Bireyin bireysel bakımı, aile, iş ve sosyal yaşamı olumsuz olarak etkilenmiyorsa, durum normal olarak kabul edilmektedir.
– Bazıları istatistiksel normları normal kabul ederler. Yani “Bir toplumun ortalama çizgisine uyanlar normaldir” şeklinde tanımlamalar yapıla gelmiştir. Bu durumda birbiriyle anlaşamayan bir çift, toplumun normal çizgisi boşanmaya karşıysa boşanmamalı mıdır? Toplumun ortalama çizgisi normaldir diye bir tanımlama olamaz. Normal ve sağlıklı davranışların ölçütü bu nedenle bireyin kendisi olmalıdır. Bireyin kendi normali, yani “ben normal mi davranıyorum?” sorusunu kendine sorduğu noktada, o zamana dek olan duygu , düşünce ve davranışlarında bir sapma varsa ve bu sapmadan bir mutsuzluk, hoşnut olmama söz konusu ise, pataloji aramanın başlangıç noktası olarak buradan hareket edilebilir. Bu sapma bireyin kişisel bakımını, aile, iş ve sosyal yaşamını bozdu ise, birey bu durumdan şikayet edeceği bir noktaya ilerlemişse ve şiddeti, süresi, niteliği bir hastalık tanımına doğru gidiyorsa, patalojik ve normal olmayan durum olarak kabul edilebilir.