Bilişsel (Kognitif) Psikoterapiler
Kognitif kelimesi temelde düşünce proçesini ihtiva etmektedir. Davranış
terapilerinin başlangıcında her şey yalın etki tepki prensibine göre
şekillendirilirken, insan düşüncesi bir nevi ihmal edilmiştir. Gerçekte ise
insanın eylemlerinin içeriğine bakıldığında çok değişik yapılanmalar
görürüz. Etkilere karşı verilen tepkilerde insanların ruh dünyalarındaki
duygulanımları çok önemlidir. Algıları, beklentileri, geçmiş yaşantıları,
hatıraları, çevresel yargılamalar velhasıl düşünceyi oluşturan tüm iç dünya
tepkinin şekillenmesinde çok önemlidir.
İşte etki ile tepki arasında iç dünyamızda şekillenen düşünce zincirinin
oluşmasına müdahale etme ve sonucu etkileme kognitif psikoterapinin temelini
oluşturmaktadır. Davranış terapilerine göre biraz daha insan modeline
yaklaşılmış, insanı basit bir makine olmaktan dışarı çıkarmıştır. İnsanın
düşünce zincirindeki tüm halkalar çeşitli boyutları ile incelenebilir ve
tepkiyi oluşturan tüm faktörler incelenerek ortaya serilebilir.
Konuyu bilimsel olarak ilk inceleyen bilim adamı Beck ve ekibidir.
Duygularımızın tepkilerimizi ne derece etkilediğini ortaya koymak bu kuramla
mümkündür. Kognitif psikoterapiler, analitik psikoterapiler gibi bilinçdışı
dürtüleri, rüyaları veya birtakım anlamlı motor davranışları (tikler, dil
sürçmeleri v.b.) ele almazlar ve yaklaşım tarzlarında bir nevi bunları
dışlarlar. Bu anlamda da analitik psikoterapilerden ayrılırlar.
Kognitif psikoterapilerde, kognisyonlar; “Dış ve iç dünyadan gelen
uyaranları algı süreçlerine dönüştüren, bunları belirli bir düzen ve
bütünlük içinde işleyen, değerlendiren (bir anlamda onları anlamlandıran),
depolayan, yeniden belleğe çağırıp hatırlayan ve yeniden değerlendiren
ruhsal süreçlerdir.
Bu tanımdan da nalaşılacağı gibi kognisyon bir üst kavramdır. İçeriğini
dolduran süreçler de, kısaca özetlenirse, uyaranların düzenlenmesi,
yapılanması ve değerlendirilmesidir. Söz konusu zihinsel işlemlerin
gerçekleşmesi için işe karışan ruhsal süreçler şunlardır:Algılama,
hatırlama, düşünme, dil, tutumlar (attitude), değer yargıları, beklentiler
(antisipasyonlar) ve problem çözme stratejileri.”(Güleç, s:85, 1993)
Kognitif psikotarepi yöntemini zaman zaman hipnoterapi uygulamalarımızda
kullanmaktayız. Analitik bir incelemeye gerek duymadığımız veya temelde
bilinçdışı analitik bir gerekçe düşünmediğimiz vakalarda kognitif
psikoterapiyi başarılı bir şekilde kullanmaktayız.
Özellikle çarpık algılamaya bağlı olarak farklı ve hatalı savunma
mekanizmaları geliştiren hastalrımızda hipnodrama yöntemi ile başarılı
sonuçlar almakatayız. Büyük şehirlerin çok zalim olduğu, dişlileri arasında
taşradan gelen insanları her zaman yok edip yuttuğu, herkesin zalim,
üçkağıtçı ve dolandırıcı olduğu, kimseye güvenilmemesi gerektiği şeklinde
yıllarca şartlandırmaya tabi tutulan genç veya kişi günün birinde büyük
şehirde yaşamak zorunda kaldığında ne yapacaktır? Bu kişinin egosu iyi
gelişmiş ve oluşan şartlara adaptasyon yeteneği güçlü ise bir takım
zorlukları daha rahat atlatacaktır. Şayet egosu zayıf veya bağımlı bir
kişilik sergiliyır veya şizoid bir yapısı varsa işler tamamen sarpa
saracaktır. Kişi yoğun bir anksiyete çiresine giricek, çevre ile iyi
ilişkiler içerisine giremeyecek, çevresindekilerin desteğini alamayacak ve
bu güvensizlik duyguları içerisinde hastalıklı bir çok savunma düzeneği
geliştirebilecektir. Sonuçta belki de ağır bir depresyona girerek kendini
korumaya çalışacaktır.
Aynı şahıs yetiştirildiği ortamda büyük şehirlerin veya metropollerin
fırsatlar ülkesini insana sunduğunu, bu fırsatları değerlendiren bireylerin
çok başarılı olduğunu, insana yardımcı olan çeşitli kurum ve kuruluşların
olduğunu aileden veya çevreden öğrenmiş ve buna şartlanmış olsaydı, çok
değişik olumlu savunma düzenekleri geliştirebilecekti. Bu kişinin hayat
anlayışı, çevreden beklentileri, olaylara karşı tepkisi, kişilerarasındaki
ilişkileri de bu şartlanmaya göre değişecekti.
Yukardaki örneğimizde de görüldüğü gibi insanın düşünceleri çevreyi
algılamada ve tepkisel eylemler geliştirmede çok önemli bir rol
oynamaktadır. Bu tip vakalarda kognitif terapilerin yapacağı çok şey vardır.
Hekim bu tip vakaları detaylı irdeleyerek hatalı düşüncenin ve yanlış
şartalandırmanın kaynaklarını bulmalıdır. Bulduğu bu kaynaklardan yola
çıkarak bir tedavi yeniden şartalandırma daha doğrusu gerçeği tekrardan
gasterme ve öğretme yöntemini uygulamalıdır. Bu tip problemi olan bireylerin
düşüncede meydana gelen hatalı öğretimleri hipnotik transta çözmek ve
alternatif çözüm önerilerini yine hipnotik transta öğretmek mümkündür.
Bu eğitim ve öğretimde direk, inderek telkinler kullanılabildiği gibi
hipnodrama uygulamaları ile beklenen davranış kalıpları kişiye
öğretilebilir. Bu öğretimin normal kognitif psikoterapiden farkı, kısa
sürede başarıya ulaşmasının yanında olası gelecek olayları hipnodrama
vasıtası ile denemek, kişinin bunlara verdiği motor ve emosyonel cevabı o
anda alabilmektir. Alınan bu cevaplar sayesinde kişinin öğrenmedeki ve
dolayısıyla tedavideki başarısını objektif olarak o anda değerlendirmek
mümkündür.
Kognitif Psikoterapinin kurucusu Beck’e göre depresyonda sık görülen
kognitif çarpıtmalarla ilgili belli başlı konuları aşağıdaki şekilde
incelemek mümkündür:
1. Kendine saygının azalması,
2. Kayıp duygusu,
3. Mahrum olma düşüncesi
4. Kendini eleştirme,
5. Kendini yerme ve suçlama,
6. Kendini uyarma ve kendine hükmetme,
7. İntihar düşünceleri. (Güleç, s:90, 1993)
Beck’e göre etki-tepki zinciri arasında oluşan düşüncedeki otomatik kognitif
kalıplarda şunlardır.;
1.Keyfi çıkarım (arbitrary inference)
2. Seçici soyutlama (selective abstraction)
3. Aşırı genelleme (over-generalization)
4. Abartma ve küçümseme (magnification-minimization)