Sınav Kaygısı
İnsanoğlu dünya üzerinde var olduğu günden itibaren iki temel duygu ile yüz yüze kalmıştır. Korku ve kaygı. Kaygı, insanın en temel duygularından birisi olarak hepimizin zaman zaman yaşadığı ve yaşamımızı çeşitli şekillerde etkileyen bir durumdur.
Kaygının az bir miktarı yaşamsal öneme sahiptir. Kaygı genel olarak olumsuz bir duygu gibi değerlendirilse de aslında hayatımızı sürdürmemiz için son derece gereklidir. Bir miktar kaygı duymazsak ne ders çalışırız, ne sınava gireriz, ne de işe gideriz.
Sınav öncesi öğrencilerin üzerinde büyük bir yük vardır. Dersler birikip ağırlaşmıştır, beklentiler yüksektir. Çocuk ya da genç nasıl başaracağını bilememektedir. Bu gerilim içerisindeki genç çoğu zaman karamsarlığa düşer, ümitsizlik duyguları gelişir. Daha sonra mücadeleyi bırakıp yenilgiyi kabul eder
Deneyimler ve inançlar sınav kaygısının derecesini belirleyebilir.
Sınav kaygısı kesin olarak belli türlere ayrılmamakla beraber kaynakları ve ortaya çıkış şekilleri açısından farklılıklar gösterebilir. Öğrenci, hazırlığını tam olarak yapamamışsa, kendini başkalarıyla karşılaştırıyorsa, geçmiş sınavlarında başarısız olmuşsa, doğuştan getirdiği özellikler arasında kaygı düzeyi yüksek bir yapıya sahipse sınav kaygısı yaşayabilir. Ayrıca öğrenci; çevresindeki önemli kişileri memnun etmeye çalışabilir, onların kendisinden çok şey beklediğini düşünebilir. Sonuç olarak öğrencinin deneyimleri ve inanışları, sınav kaygısının hangi ölçüde ortaya çıkacağını belirleyebilir.
Kaygıyı Tetikleyen Durumlar
Anne babanın çok küçük yaştan başlayan yüksek başarı beklentisi, çocuğun hatalarını düzeltmek için sürekli eleştirmesi, yargılayıcı kelimeler kullanması, olumsuz sıfatlar takması çocuğun kendisine olan güvenini azaltır. Çocuk ona atfedilen sıfatları ve başarısızlıkları içselleştirir. Böylece, göstermiş olduğu çabanın bir anlamı kalmaz, sadece sonuçla ilgilenir.
Anne baba olarak beklentilerimizi sıfırlamak elbette mümkün değildir. Ancak beklentilerimizin sınırını, “neyi nereye kadar isteyeceğiz, çocuğumuzun sınırları nereye kadar?” gibi soruları kendimize sorarak, bu sorulara vereceğimiz cevaplar doğrultusunda belirleyebilmemiz önemlidir. Genellikle beklentilerimiz çocuğun yapabileceği sınırı aştığı durumlarda çocuk tepkisini yoğun kaygı duygusuna (özellikle sınav kaygısı) dönüştürerek gösterir. Ayrıca yoğun kaygı yaşayan çocuklara baktığımızda anne babalarının da çocukla benzer şekilde yoğun kaygı ve endişe duygusu yaşadıkları görülmüştür. Çünkü kaygı kalıtsal geçiş temellidir. Bu yüzden öncelikle kendimizi rahatlatabilmek, gerekirse bir uzmandan bu konuda destek almak önemlidir.
Sınava hazırlanan çocukları ve ailelerini kaygılandıran en önemli faktörlerden biri, konuların nasıl yetiştirileceği, eksiklerin nasıl tamamlanacağı, nelere öncelik verileceği, yapılan çalışmaların yeterli olup olmayacağı, deneme sınavlarında gösterilen performansın ne olacağı vb. sorular sonucunda oluşan “belirsizlik” duygusudur.
Çocuğunuzdan beklediğiniz başarı düzeyi, çocuğunuza ders çalışması konusunda yaptığınız baskılar, sınavlara çalışırken “Bu kadar çalışmakla başarılı olamazsın” gibi yaptığınız olumsuz yorumlar çocuğunuzun kaygısını arttırır.
“Acaba sınıfımı geçebilecek miyim?”, “Gelecekte nasıl bir yaşantım olacak?” vb. sorular sonucu oluşan “gelecek kaygısı” ise kaygıyı tetikleyen diğer bir önemli faktördür.
Çocuğunuzun elde ettiği ya da elde edemediği başarıyı tüm geleceğini belirleyecek, tek etmen olarak görüyor olması kaygıyı arttırır.
Kaygı düzeyini yükselten diğer bir etken, çocuk ve ailenin sınava ilişkin ürettikleri olumsuz düşünceler, sınavdan önce sınavın sonucuna ilişkin olumsuz tahmin yürütmeler, karşılaşılan herhangi bir güçlükten sonra sınavın başarılı geçmeyeceğine yönelik atıfta bulunmalarıdır.
Sınavın çocuk ve ailesi tarafından bir kişilik ölçümü olarak görülmesi, başkaları ile kıyaslama, sınavda yeterli başarı elde edilmezse “başkaları ne düşünür?”, “ya rezil olursak?” vb. anlamlar yüklenmesi kaygıyı artırır.
Daha önce de üzerinde durduğumuz gibi çocuğun yeterince hazırlanmadığını bilerek sınava girmesi kaygı düzeyini yükseltecektir.
Mükemmeliyetçi, rekabetçi kişilik yapısı kaygıyı arttırır.
Öğrencinin başarılı olmayı hedeflerken, gösterdiği çabayı yeterli bulmaması ve kendine güvenmemesi kaygı yaratır.
Başarı baskısı
Sınavda başarısız olunabileceği düşüncesi başaramamak korkusuna dönüşür. Başaramama korkusu kaygı düzeyini yükseltir. Kaygı düzeyinin yükselmesi beyinde stres hormonları salgılatır. Stres hormonları öğrenme yeteneğini düşürür. Böyle bir kısır döngü ile başarısızlık ihtimali yüksektir.
Çözüm başarıya verilen anlamda yatar.
“Başarırsam hayatımın önemli bir dönüm noktasını aşacağım. Başarısız olmam aptal, beceriksiz bir insan olduğumu göstermez. Daha fazla çalışmamın gerektiği ortaya çıkar” düşüncesi kişiyi olumlu sonuçlara motive edeceği gibi kaygı düzeyini de oldukça azaltır.
Kaygı düzeyinin bütün çabalara rağmen kontrol edilememesi mutlaka bir uzmandan yardım almayı gerektir.